Hukuk düzeni, yalnızca kanun maddelerinden ibaret mekanik bir yapı değildir; aynı zamanda toplumsal yaşamın devamlılığını sağlayan bir “güven” mekanizmasıdır. Bu güvenin ve adaletin sağlanmasındaki en büyük teminat ise Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) başlangıç hükümlerinde, 2. maddede yer alan “Dürüstlük Kuralı”dır. Hukuk fakültesi sıralarından Yargıtay’ın en karmaşık içtihatlarına kadar hukukun her alanına nüfuz eden bu ilke, hakların kullanılmasında ve borçların ifasında bir pusula görevi görür.
Peki, hukuk literatüründe “objektif iyi niyet” olarak da bilinen dürüstlük kuralı tam olarak nedir? Hakkın kötüye kullanılması yasağı ile nasıl bir ilişki içindedir?
Bu yazımızda, hukukun en soyut ancak en güçlü kavramlarından birini, somut örnekler ve hukuki terimlerle derinlemesine inceliyoruz.
Dürüstlük Kuralı (Objektif İyi niyet) Nedir?
Dürüstlük kuralı, en yalın tanımıyla; bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken, dürüst, namuslu ve makul bir insandan beklenen hareket tarzına uygun davranmasıdır. TMK Madde 2/1 hükmü şu emredici ifadeyi kullanır: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” Buradaki “dürüstlük” kavramı, kişinin iç dünyasındaki niyetten (bilip bilmemekten) bağımsızdır. Hukuk düzeni burada kişinin vicdanına değil, davranışının dış dünyaya yansımasına bakar. “Orta zekâlı, makul ve dürüst bir insan bu durumda nasıl davranırdı?” sorusu, bu kuralın temel ölçütüdür.
Önemli Ayrım: Subjektif İyi Niyet (TMK m.3) ile Farkı
Hukuk dünyasında sıkça karıştırılan iki kavram vardır:
- Dürüstlük Kuralı (Objektif İyi niyet)
- İyi niyet (Subjektif İyi niyet)

Subjektif İyi niyet (TMK m.3)
Bir hakkın kazanılmasında rol oynar. Kişinin bir hakkın doğumuna engel olan durumu “bilmemesi” veya “bilebilecek durumda olmaması” halidir. (Örn: Çalıntı bir malı, çalıntı olduğunu bilmeden bir dükkandan satın alan kişinin durumu.)
Dürüstlük Kuralı (TMK m.2)
Hakkın kullanılmasında ve borcun ifasında rol oynar. (Örn: Kiracının, evi tahliye ederken anahtarı ev sahibine zamanında ve güvenli bir şekilde teslim etmesi.)
Dürüstlük Kuralının İşlevleri ve Uygulama Alanları
Dürüstlük kuralı, sadece bir temenni değil, hakimin önüne gelen uyuşmazlıklarda doğrudan uyguladığı bir “üst norm”dur. Borçlar Hukuku başta olmak üzere hukukun birçok dalında şu dört temel işlevi yerine getirir:
1. Yorumlayıcı İşlev
Taraflar arasında yapılan bir sözleşmede, bazı ifadeler muğlak olabilir veya farklı anlamlara gelebilir. Hakim, bu ifadeleri yorumlarken tarafların gerçek iradelerini ve “güven teorisini” esas alır. Dürüstlük kuralına göre, bir beyan, karşı tarafın ona dürüstçe ve makul olarak verebileceği anlama göre yorumlanmalıdır.
2. Tamamlayıcı İşlev
Hayatın olağan akışı içinde taraflar, sözleşmedeki her detayı (yan edimleri) kararlaştırmamış olabilirler. Kanunda da bu konuda bir düzenleme yoksa, boşluk dürüstlük kuralına göre doldurulur.
Örnek:
Bir nakliye sözleşmesinde eşyaların nasıl paketleneceği yazılmamışsa, dürüstlük kuralı gereği nakliyeci, eşyaların zarar görmeyeceği şekilde paketleme yapmakla (özen borcu) yükümlüdür.
3. Sözleşme Öncesi Sorumluluk (Culpa in Contrahendo)
Sözleşme henüz kurulmamış olsa bile, görüşmeler başladığı andan itibaren taraflar arasında bir “güven ilişkisi” doğar. Taraflardan biri, sözleşme yapma niyeti olmadığı halde karşı tarafı oyalarsa, ona yanlış bilgi verirse veya gerekli aydınlatmayı yapmazsa; dürüstlük kuralına aykırı davrandığı için karşı tarafın uğradığı zararı (menfi zarar) tazmin etmek zorunda kalabilir.
4. Tahvil (Dönüştürme) İşlevi
Geçersiz bir hukuki işlemin, tarafların varsayılan iradelerine ve dürüstlük kuralına uygun olarak, geçerli başka bir işleme dönüştürülmesidir.
Dürüstlük Kuralının Görünümleri: Somut İlkeler
Dürüstlük kuralı, soyut bir kavram olsa da yargı kararları ve doktrin sayesinde somut alt ilkelere ayrılmıştır.
Ahde Vefa ve İşlem Temelinin Çökmesi (Emprevizyon)
Hukukun temel ilkesi “Ahde Vefa”dır (Pacta Sunt Servanda), yani verilen söz tutulmalıdır. Ancak, olağanüstü durumlar (savaş, hiperenflasyon, doğal afetler) sözleşmenin dengesini taraflardan biri aleyhine katlanılamaz derecede bozarsa, dürüstlük kuralı devreye girer.
Borçlu, “Uyarlama Davası” açarak sözleşmenin yeni koşullara uydurulmasını talep edebilir. Çünkü şartlar köklü biçimde değiştiğinde sözleşmeye körü körüne bağlı kalmak, dürüstlükle bağdaşmaz.
Çelişkili Davranış Yasağı (Venire Contra Factum Proprium)
Bir kimsenin, kendi davranışlarıyla karşı tarafta haklı bir güven yarattıktan sonra, bu güvene aykırı ve çelişkili davranarak onu zarara uğratması hukuk tarafından korunmaz.
Örnek:
Bir ev sahibi, kiracısının kirayı her ayın 15’inde ödemesine yıllarca ses çıkarmayıp (zımni kabul), aniden “Sözleşmede ayın 1’i yazıyor, temerrüde düştün” diyerek tahliye davası açamaz. Bu, yaratılan güvene aykırıdır.
Dürüstlük Kuralının Sınırı: Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı (TMK 2/2)
TMK Madde 2’nin ikinci fıkrası, dürüstlük kuralının tamamlayıcısı ve müeyyidesidir: “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Bir kişi şeklen bir hakka sahip olabilir. Ancak bu hakkı kullanmasındaki asıl amaç;
- Başkasına zarar vermekse,
- Hakkın kullanılmasında hiçbir meşru menfaati yoksa,
- Hakkın kullanılmasıyla elde edeceği yarar ile başkasına vereceği zarar arasında aşırı bir dengesizlik varsa, bu durum hakkın kötüye kullanılması sayılır.
Klasik Örnek:
Bir arsa sahibinin, kendi arazisine duvar örme hakkı vardır. Ancak bu duvarı, hiçbir güvenlik veya estetik amacı olmadan, sırf komşusunun manzarasını kapatmak ve güneşini kesmek için (“Schikane” – zarar verme kastı) örüyorsa, hukuk bu hakkı korumaz ve duvarın yıkımına karar verilebilir.
Yargıtay Kararlarında Dürüstlük Kuralı
Yargıtay, dürüstlük kuralını genellikle “son çare” ve “denetleyici norm” olarak kullanır. Özellikle şekil eksikliği nedeniyle geçersiz sayılması gereken sözleşmelerde bu ilke sıkça karşımıza çıkar.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yerleşik içtihatlarına göre; bir taşınmaz satış sözleşmesi resmi şekilde (tapuda) yapılmamış olsa bile, taraflar borçlarını tamamen yerine getirmiş, alıcı daireye yerleşmiş ve satıcı parayı almışsa; satıcının yıllar sonra “Sözleşme noterde/adi yazılı yapıldı, şeklen geçersizdir, tapuyu vermiyorum” demesi hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilir.
Yargıtay burada şekil eksikliğini bir kenara bırakıp, dürüstlük kuralı gereği tapunun tesciline karar verebilmektedir.
Sonuç
Dürüstlük kuralı, kanun koyucunun “Her şeyi kanunda yazamam, bazı durumlarda vicdanına ve toplumun güven duygusuna göre karar ver,” diyerek hakime tanıdığı en geniş yetkidir. Hukuk, sadece lafızdan (sözden) ibaret değildir; ruhu olan canlı bir organizmadır. İşte o ruh, TMK Madde 2’de yatar. Hukuki ilişkilerde sadece haklı olmak yetmez; aynı zamanda haklı kalabilmek için dürüst davranmak da gerekir. Unutulmamalıdır ki; hile ve kötü niyetle kazanılan “hukuki” zaferler, dürüstlük kuralının duvarına çarpmaya mahkumdur.
Dürüstlük Kuralı ve Apilex ile Sözleşme Güvencesi
Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, özellikle sözleşme metinlerinin hazırlanması ve yorumlanmasında kritik bir rol oynar. Apilex, yapay zekâ destekli sözleşme inceleme ve doküman otomasyonu altyapısıyla; sözleşmelerinizde ki riskli hükümleri tespit etmenize, taraflar arasında güvene dayalı ve dürüstlük kuralına uygun bir sözleşme dengesi kurmanıza yardımcı olur. Böylece yalnızca haklı olmakla kalmaz, haklı kalmanızı sağlayacak sağlam bir sözleşme altyapısı da oluşturabilirsiniz.


Bir yanıt yazın